Her türlü iletişim esnasında zaman zaman yanlış anlaşılmaya, aldatılmaya, haksızlığa uğramaya, kızgınlık, kırgınlık yaratabilecek bilinçli ve bilinçsiz davranışlara maruz kalınması söz konusu olabilir. Bireyler bu tarz durumlarla karşı karşıya kaldığı zaman farklı farklı tepkiler verebilmektedir. Öfke, suçlama, hırs, intikam alma isteği gibi karşı tarafa yönlendiren duygular hissedilebileceği gibi, değersizlik, yalnızlık, çaresizlik, mutsuzluk gibi birebir kendisine yönelik duygular da ortaya çıkabilmektedir.
Birey yaşadığı olumsuz durumu haketmediği, neden bu noktaya geldiği gibi kafasında bir çok soru ile başbaşa kalır. Bu noktada, bu olumsuz hissetme halinden çıkabilmek, iyi hissedebilmek için çoğu insanın en sık başvurduğu yönteme yönelerek, bir suçlu bulmaya çalışır. Çünkü kişi ortada bir suç olduğu düşüncesine sarılmıştır, bu suçta kendisine ve karşısındakine roller vererek içsel rahatlama yaşayabileceği yanılgısına düşmüştür. Konu ile alakalı alakasız bir çok konuşma, yaşanan bir çok olay zihinde tekrar tekrar canlandırılır, bu tekrarlar esnasında daha çok acı çekilir, acı çektikçe de daha çok öfke ortaya çıkar. Daha çok öfke daha çok hırsa ve mutsuzluk hissine sebep olur ve maalesef ki bu, içinden çıkılmaz bir girdap haline dönüşür. Yani aslında yaşanan travmatik olay sonrasında kişinin kendini rahatlama isteği ile başvurduğu zihinsel süreçler, huzura değil daha da huzursuz, yorucu ve yıpratıcı bir döngüye girmesine sebep olur.
Suçlamak, içeride bastırılamayan duyguların içten içe sürekli olarak kızışmasına sebep olan, her an tetikte bekleyen olumsuz hislere sebep olan bir duygudur. Zihni sürekli meşgul eder, kişiyi ve yaşam enerjisini sürekli kısıtlar. Suçlamak konforlu bir davranıştır, sorumluluk almaktan alıkoyar bizi.
Affetmek ise duygusal ve zihinsel olarak rahatlamaktır. Affetmek görmezden gelmek, mazur görmek, uzlaşmak ya da unutmak demek değildir. Gerçekten affetmekten bahsedebilmek için bireyin bilinçaltında karşısındaki kişinin aynı hatayı bir daha yapmayacağına emin olması gerekir. Sözlü affetmekle kalben affetmek ayrı şeylerdir, bilinçaltına tamam affediyorum ama bir daha bu hatayı bana yapmana izin vermeyeceğim diye telkin eder ve buna göre sınırlarınızı çizerseniz affetme gerçekleşir. Affetmek, sizi o kişi veya durumla ilgili aktif olarak zihninizi yoran düşüncelerden kurtarır, özgürleştirir. Yeri geldiğinde sorumluluk almayı ve alınan sorumlulukla yüzleşmeyi gerektirir. Kendisi ile yüzleşme cesareti gösteren bir kişi önce kendisi ile barışmış olur. Affetmek aslında kendini affetmektir.
Affetme ya da affedememenin de kişinin kendisine karşı, başkasına karşı ve kişiler dışında bir olay ya da yaşanmış bir olguya karşı da ofke ve affedememe duyguları bulunmaktadır.
Kişinin bir durumda verdiği bir kararı, bulunduğu bir konumu, yaptığı bir davranışı affetmek istemesi ya da affedememesi durumu söz konusu olabilir. Bireyin her durumda kendisine yönelik suçlama eğilimi de bunu her örnekte pekiştirerek kendisine karşı oldukça acımasız davranmasına yol açabilir. Belli bir süre sonra kişi hala geçmişte verdiği bir kararın sonuçlarınn hala devam etmesinden ötürü pişmanlık duyabilir ve kendini affetmesi zorlaşabilir. Bu durumda geçmişte yaşanan bu durumla hesaplaşma yapılması ve kişinin kendisini affetmeyi seçerek bu baskıdan kurtulması olumlu bir süreç doğuracaktır.
Çevre konusunda ilk önce yakın çevreyi ele alırsak, bu konuda özellikle ebeveynleri ile olan ilişkilerinde kişilerin affetme ile ilgili sıkıntıları olabilmektedir. Aileleri tarafından baskı altında büyütüldüklerini düşünen, özgür olmadıklarını düşünen, kararlarında destek olunmadığını düşünen pek çok bireyde bu konuda aileyi suçlama eğilimi görülebilir. Yukarıda bahsetiğimiz gibi kişi bu suçlama davranışını sorumluluğu üzerinden atmak için de geliştirebilir. Fikirleriyle ilgili geçmişte yaşanmış örnekler olsa da aslında kişi kendisini özgürleştirebilmek ve bu sorumluluktan kaçınmak adına çevresini suçlar.
Kişinin tüm çevresi bu gruba dahil edilebilir. Yakın sosyal arkadaş çevresi, iş yaşamındaki çevresi, eşi, sevgilisi, çocukları ile bu şekilde bir sürece girebilir ve suçlama bir alışkanlık haline dönüşebilir.
Geçmişte yaşanmış bir doğal afet, trafik kazası gibi kişinin kendi iradesiyle engel olmayacağı durumlarda görülen bu olayı affedememe durumu, kişinin geçirdiği travmadan da kaynaklanabilir.
Affetme hissi çoğu insan tarafından yanlış değerlendirildiği için esasında zor bir eylem olarak görünür. Pek çok insan affetmeyi unutmak, sineye çekmek, kabullenmek ya da pasif davranmak olarak değerlendirebilir. Bu yüzden de özellikle çevreden gelen bir hatayı affettiğinde bunun tekrarlanacağı, kendisinden ödün verdiği ve dezavantajlı konuma düştüğü algısına kapılır. Halbuki esasında tam tersi olarak kişinin kendisini bu baskı altından kurtarması, konuyu farklı boyutlarıyla değerlendirmesi ve aslında özgüreşmesi anlamına gelir.
Kişi, yaşadığı bazı durumlar karşısında hayal kırıklıkları yaşayabilir. Bu hayal kırıklıklarının neticesinde güven problemleri, depresif bir ruh hali, depresyon ve kaygılı bir davranış edinebilir. Bu durumun çözümünde iki farklı yol seçilebilir ya daha çok öfkelenir ve bu çöküntüye uğramış ruh hali ile yaşamaya devam ederiz. Ya da olaya ve karşımızdaki kişiye farklı açılardan bakarak üzerimizdeki baskıdan kurtulmayı hedefleriz. Affetme terapisi kişinin ikinci yolu seçmesine ve bu yönde yaşadığı travmayı atlatmasına yardımcı olur. Affetme terapisinde kişinin aşağıdaki kazanımları elde etmesine beklenir ve buna yönelk çalışmalar yapılır:
Affetmek ve uzlaşmak birbirlerinden farklı değerlendirilmesi gereken konulardır. Bir kişiyi kalben affetmeyebilir; ama çözüm süreci için uzlaşmayı tercih etmiş olabilirsiniz. Burada önemli olan nokta olumlu yönde adım atmak ve konuya çözüm odaklı olarak yaklaşma becerisini göstermiş olmak anlamına gelir. Affetme kalben gerçekleşmedikçe gerçek bir affetmeden söz edemeyiz ve kişi maalesef bu konuya bağlı olumsuz etkileri yaşamaya devam eder. Uzlaşma sonrası konuya ilişkin bir orta yol bulunmuş olması, ilişki sürecinde çatışmayı önlese de kişi ancak affetme eylemini kalben gerçekleştirdiğinde bir problemin çözümüne ulaşmış hissedebilir.
Travma her birey için farklı şekilde kendini gösterebilir. Ölüm ve kayıp, duygusal ya da cinsel istismar, duygusal ya da cinsel şiddet gören bir insan yetişkinlik döneminde ya da çocukluk döneminde yaşadığı bir olayın travmasını, üzerinden uzun süreçler geçmiş olsa da tek başına atlatamayabilir. Bütün bu yaşananlar kişi üzerinde hayat akışını da etkileyecek düzeyde bir baskı yaratabilir ve aslında bu gibi örneklerde affet süreci daha zorlu geçmektedir.
Buradaki zorluk affetmenin görmezden gelmek ya da sineye çekmek olarak algılanıyor olmasından da kaynaklanır. Ancak affetmenin esasında kişinin kendisini bu konuların baskısından kurtarması ve özgürleşmesi anlamına gelmektedir. Bu yüzden travma sonrası affetme konusu titizlikle değerlendirilmeli ve süreç işlenmelidir.
Sahte affedicilik kişinin kalben affetmek istemediği halde karşıdaki kişiyi ya da durumu affetmiş olduğunu dile getirmesidir. Aynı zamanda bu içsel bir affediş de olabilir. Ama kalben affetme gerçekleşmediğinde konunun tekrar gündem olması ve ilişkilerin bu konuda yıpranmaya devam etmesi de kaçınılmazdır. Çoğu insan kendisini bu şekilde telkin ettiğinde rahatlayacağını düşünür; ancak gerçekten özgür kalarak bu stresi atabilmek için gerçek bir affetme eylemi gerekmektedir.