Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım; gelir seviyemiz, çevresel koşullarımız, eğitim düzeyimiz, geçmiş deneyimlerimiz birbirinden ne kadar farklı olursa olsun, şimdi size yönelteceğimiz sorunun yanıtı, istisnasız hepimiz için aynı olacaktır: “Hayatınızda hiç sizi çok üzen bir olay yaşadınız mı? Hissettiğiniz bu mutsuzluk hali kısa bir süre de olsa devam etti mi?”
Cevabınızın “Evet” olduğunu duyar gibiyiz ve bu son derece normal. Hayatta nefesimiz kesilircesine, neşe içinde kahkahalar atmamız ne kadar doğalsa, gözyaşlarımızın bardaktan boşanırcasına yağan yağmur gibi şiddetli aktığı, o gözyaşlarının yanağımızdan süzülürken tenimizde bıraktığı o yakıcı sıcaklığı hissetmemiz de o kadar doğal… Pek çok insan bu üzüntülü anlar biraz uzun sürdüğünde “Depresyonda mıyım?” diye sormuştur kendine…
Depresyon en genel tanımıyla, duygusal ve zaman zaman fiziksel şikayetlerle fark edilen ve doğru klinik yöntemler kullanılarak iyileştirilebilen psikolojik bir rahatsızlıktır. Hissettiğiniz olumsuz duyguların yanı sıra vücudunuzda fiziki birtakım farklı reaksiyonlar fark ediyor olsanız dahi, bu belirtiler her zaman depresyonda olduğunuzun yüzde yüz kanıtı olmayabilir.
İstanbul'da Psikolog mu Aradığınız? İstanbul Psikolog Önerileri içeriğimize göz atabilirsiniz.
Depresyon psikoloji ve psikiyatri alanının soğuk algınlığına benzer. Dünyada en sık görülen ve en sık iş ve güç kaybına yol açan nedenlerden bir tanesidir. Neredeyse her insan yaşamının en az bir döneminde depresyon belirtileri gösterir. Depresyon bilişsel, duygusal, davranışsal ve bedensel belirtiler ile kendini göstermektedir. Kişi kendine ilişkilerine ve geleceğine karşı bir karamsarlık ve anlamsızlık içerisindedir. Zamanla bireyde çökkün ruh haline, bireyin davranışsal etkinliklerinde azalmaya, bilişsel (zihinsel) etkinliklerinde olumsuz bir takım değişiklere ve yer yer bedensel yakınmalara neden olabilen bir duygu durum bozukluğu olarak nitelendirilebilir. Depresyonun toplum içinde yaygınlığı %3 ile %6 arasında değişmektedir. Erkeklere nazaran kadınlarda daha sık görülmektedir. Depresyonun; bilişsel, duygusal, davranışsal ve bedensel birçok belirtisi vardır.
Karamsarlık, üzüntü ağlama veya ağlamaklı olma, kendine öfke, ilgi ve istek kaybı, utanç ve suçluluk duyguları, huzursuzluk, pişmanlık, mutsuzluk, umutsuzluk.
Benlik saygısında azalma, Değersizlik düşüncesi, konsantre olmakta güçlük çekmek, kararsızlık, umutsuz olmak, yaşamdan zevk almamaya başlama, ölüm ile ilgili derin düşünceler, intihar ile ilgili düşünceler, geleceğe yönelik olumsuz düşünceler, geçmişe yönelik suçluluk düşünceleri ve vazgeçmişlik.
Genel etkinlik düzeyinde düşüş, sosyal ilişkilerde azalma, önceden yapmaktan zevk aldığı etkinlikleri yapmamak, arkadaşlık ilişkilerinden geri çekilmek, yataktan çıkmamak, işe veya okula gitmeyi istememek/gitmemek, cinsel aktivitelerde bulunmamak/isteksizlik.
Halsizlik, yorgunluk, hareketlerde yavaşlama, iştah kaybı, aşırı yemek, uyku düzensizlikleri, aşırı uyumak.
Özellikle son yıllarda tükenmişlik sendromu gibi nispeten yeni keşfedilen psikolojik sendromların hayatımıza girmesiyle birlikte depresyon hırkası veya battaniyesi gibi kavramlarla sıkça karşılaşır olduk. “Sürekli mutlu hissetme” halinin normalmiş gibi pompalandığı, üzüntünün bir nevi yaşamda başarısızlık gibi kabul edildiği bir dünyada bazen keyifsiz hissetmekle gerçekten depresyonda olmak arasındaki farkı bilmek büyük önem taşıyor.
Peki, “Depresyonda olup olmadığımı nasıl anlayacağım?” diye soruyorsanız, bu tespiti kendi kendinize yapmak yerine, aşağıda sıralandıracağımız depresyon belirtilerinden en az 4 veya 5 tanesini 15 gün veya daha uzun süredir deneyimliyorsanız/bir yakınınızın deneyimlediğini gözlemliyorsanız, vakit geçirmeden bir uzmandan destek almanız faydalı olacaktır.
Bu belirtiler herkesin zaman zaman yaşadığı duygu ve davranışları içermektedir. Peki her belirti bir depresyon göstergesi midir? Bu belirtileri depresyon yapan şey nedir? Bu belirtilerin depresyon olarak adlandırılması için birçok tanımlama ölçütü gerekmektedir. Belirtilerin görülme süresi ve şiddeti, bireyin yaşadığı problemin depresyon olup olmadığını anlamak açısından oldukça önemlidir. Depresyonda olan kişinin hayatının tüm alanlarına duyduğu istek azalır. Günlük yaptığı aktivitelere ilginin azalması, işe giderken isteksiz olması, cinsellik konusunda isteksiz olması, arkadaş çevresi ile paylaştıkları konuların azalması bunlardan bazılarıdır. Eğer bu belirtiler kişinin yaşamını uzun süre ve ciddi bir biçimde olumsuz etkiliyor ise depresyonun varlığından söz edilebilmektedir. Sürekli çökkün bir ruh hali ile gezen bireyler zamanla yaşamından zevk almaz hale gelmekte ilerleyen zamanlarda yataktan çıkamaz hale gelmektedir. Depresyonun temelde iki tipi bulunmaktadır. Major depresyon ve distimik depresyon olarak ayrılmaktadır.
Major depresyonda belirti sayısı ve belirtilerin şiddeti daha fazladır. Ortalama en az iki hafta sürmektedir. Distimik depresyonda durum biraz daha farklıdır. Belirti sayısı ve şiddeti göreli olarak hafif olsa da majöre göre süresi daha uzun seyreder. Bu durum bazen yıllarca sürebilir. Çocuklarında zaman zaman yaşadığı bu duygu durum bozukluğu uzun süre devam etmekle beraber en az bir yıl sürebilir.
Depresyon duygu durum açısından insanları tahrip eder. Yıllarca olumsuz yaşantıya maruz kalmış bireylerde daha belirgin hissedilir. Biriken bu olumsuzluklar kişinin düşüncelerini ele geçirir. Kişinin kendine olan güveninde azalmalar meydana getirir. Depresyon da olan birey ‘Hayatta artık yaşamaya dair bir şey kalmadı.’ Umutsuzluğu ile kendi içini yer bitirir. Müdahale edilmediği durumlarda intihar ile sonuçlanabilmektedir. Dolayısıyla bu tarz düşünceleri olan bireylerde müdahale sırasında profesyonelce yaklaşmak oldukça elzemdir.
Toplum içerisinde oldukça sık rastlanan bir problem olan depresyon bazı durumlarda artış gösterebilir. Herkes depresyon geçirebilir fakat bazı durumlar depresyon için daha fazla risk taşımaktadır. Risk grubunda olan bireyler biyolojik olmak ile birlikte genetik bir yatkınlık taşıyabilmektedir. Aile de depresyonun görülmüş olması depresyon görülme riskini arttırmaktadır. Kısaca depresyon risk grubunda olanları sayacak olursak:
İnsanın zaman zaman problemler ile karşılaşması çok doğaldır. O problemi aşmak için çabalaması insanı olgunlaştırır ve güçlendirir. Kişi nefes aldığı yaşam devam ettiği müddetçe aşılamayacak problem yoktur. Ruhsal durumu iyi olan birey mutsuzlukları, problemleri yaşamayı bir yaşam tarzı haline getirmezler. Yaşamaya dair psikolojik sağlamlığı oldukça kuvvetlidir ve toparlanıp hayatlarına devam ederler. Yaşadıklarından dolayı ruhsal durumu bozulan bireylerde ise durum tam tersidir. Hayattan zevk almaz, yataktan çıkmak istemez ve perdenin arkasından gelen gün ışığına bile tahammül edemeyecek hale gelebilirler. Depresyonda olan bireyler hayattan tat alamadığını ve bundan sonra da tat alamayacağını hissedebilirler. Geleceğe dair umudu tükenir. Mutsuzluklar yaşar ve mutsuzluğa tutunarak daha mutsuz hale gelebilirler. Hayatındaki olumsuzlukları bir bir hatırlamak için hafızasını yoklar. Kişi böylelikle kendini depresyonun daha aşağılarına doğru sürüklemeye başlar ve çoğu zaman depresyon, kişinin kendine dönmüş öfkesi ve vazgeçmişlik ile sürüklenilen bir yerdir. Depresyonun oluşmasında genetik yatkınlık kadar kişisel özellikler ve kişinin yaşadığı psikososyal stresler de etkilidir. Bütün bu etkenlerin hepsi bazı nörofizyolojik değişikliklere neden olmaktadır. Öyle ki depresyon ortaya çıktığında vücudun fizyolojisinde bir takım değişiklikler olmaktadır. Vücutta meydana gelen bu değişiklikleri kontrol altına almak için depresyonun çözüme ulaştırılmasında antidepresanlar ve psikoterapi kullanılabilmektedir.
Temel anlamda psikoterapinin ne olduğuna bakacak olursak; psikolog, psikolojik danışman, psikiyatr gibi bir ruh sağlığı uzmanının desteği ile birlikte sorunları bilimselliği ispatlanmış belirli ekollerle oluşturulmuş metodlar çerçevesinde konuşarak temas yolu ile kişinin depresyona sebep olan temel ve ara inançlarını, düşünce kalıplarını, otomatik düşünceleri, psikodinamik nesne ilişkileri, bilişsel-duygusal şemalarını terapötik ortamda ele alarak, bireyin; ele alabilme, kapsama, yönetme, duygu deneyimleme kapasitelerinin geliştirilmesine çalışılmasıyla, psikolojik reziliyansını güçlendirme sürecidir. Psikoterapinin kendine has özellikleri vardır ve bu özellikler psikoterapiyi normal konuşma sürecinden ayırır. Psikoterapi sürecinde kişi ile uzman arasında bir güven ilişkisi oluşmaktadır. Seans odasında konuşulan her türlü problem, davranışlar ve duygular seans odasında kalır. Terapi veren uzman depresyon halinde olan kişiyi terapötik yöntemlerle dinler.
Psikolog ve kişi arasında açık ve kaliteli bir temas kurulan ilişki meydana gelir. Gördüğü depresyona sebebiyet veren düşünce kalıpları ve duygu regülasyonunu ketleyen noktaları açık bir geri bildirim ile seans esnasında bireye yansıtır, yeniden işlemlenmesine aracılık eder. Psikoterapi bilimsel olarak kanıtlanmış yaklaşımlar ile ilerler. Psikoterapist yaşanılan duruma bir bütün olarak baktığı için sadece o an olmuş olaylar değerlendirilmez. Yaşanılan sıkıntının en temeline iner ve kişiye bu sıkıntının olası nedenselliğine sebep olabilecek örüntü ve döngüleri fark ettirir, bedende sıkışmış duygular boşaltılarak duygu regülasyon kapasitesi genişletilir. Psikoterapiler bireysel terapi, aile terapisi ve çift terapisi şeklinde alınabilir. Böylece depresyonda olan bireyin hayatındaki durumlara ve bu durumların çevreyle ilişkisindeki etkilerine sistemik dinamik ve bütünsel olarak bakılabilir. Ancak depresyonda olan bireyin evvela kendisinin bireysel olarak terapiye müracaat etmesi kendisinin randevuyu talep ederek gelmesi istenir. Psikoterapi süreci sadece yüz yüze yapılan bir görüşme değildir. Dijital bir platformda online şekilde alınabilmektedir.
Depresyonun ilk tohumları çocukluk ve ergenlik döneminde atılır. Bu dönemlerde yaşanan değersizlik hisleri, kayıplar, takdir edilmeme, sevilmediğini hissetme, suçlanma, düşüncelerinin duyulmaması ve görülmemesi, duygusal ihtiyaçlarının karşılanmaması veyahutta eksik ya da fazla karşılanması ve bu durumlara ilave olarak sık sık yaşanan hayal kırıklıkları ve kayıplar depresyonun temel nedeni olmaktadır. Aynı olaylarla karşılaşan sağlıklı bireylerin geçici üzüntü yaşarken diğer insanların depresyona girme sebebi zamanla karşılanmamış ihtiyaçların sabitleşmiş gestalt örüntüleri oluşturarak üst üste yığılmasıdır. Depresyon çözüme ulaştırılabilen bir psikolojik durumdur. Terapi sürecine başlanıp devam edilmesi önerilmektedir. Depresyona bağlı bazı farklı problemleri de tetikleme riski yüksektir. İş ve güç kaybına, ilişki bozukluklarına sebep olmaktadır. İyileşmeyi hızlandırmak ve depresyonun tekrar etme riskini olabildiğince önlemek için psikoterapi ile kişinin bilişsel çarpıtmalarının ve öğrenilmiş çaresizliğe yer açan düşüncelerinin yeniden organize edilmesi gerekmektedir. Depresyon yaşayan kişinin terapi sayesinde farkındalığı artmakta ve psikolojik egosunun güçlenmesi sağlanmaktadır, burda sözü edilen ‘ego’ kelimesi halk arasında kullanılan ‘kibirli olma hali’ olarak deklare edilen ego değildir. Burda sözünü ettiğimiz ego kişinin benliğini, kişilik sınırlarını, psikolojik otonomi, esneklik ve adaptasyon gücünü oluşturan psikolojik bir temel yapıdır. Ego gücü zayıf olan bireyler dış etkenlerden çabuk etkilenebildikleri için depresyona yatkınlık gösterirler. Kişi, depresyona neden olan olayları zamanla fark eder hale geldiği için yaşadığı stres durumuyla başa çıkabilecek öğrenmeler gerçekleştirmekte, ego gücünü ve psikolojik rezilyansı yani dayanıklılığını yükseltecek yetiler kazanmaktadır.
Terapi ile desteklenmeyen bir depresyon çözüm süreci her zaman eksik kalır. Bunun için depresyon psikoterapilerine ihtiyaç vardır. Psikoterapi seansları ile birey arabanın direksiyonuna oturmuş bir şoför gibi; nerede ne yapması gerektiğini ve belirtilerle nasıl baş etmesi gerektiğini uzman eşliğinde kendi kapasitelerini kendi kendine keşfederek öğrenir. Potansiyellerinin ve neler yapabileceğinin farkına varan birey depresyon sürecini ve yaşamını daha sağlıklı yürütmeye başlar. Bu terapiler uzman bir psikolog eşliğinde yürütüldüğü zaman kişinin yaşam kalitesini arttırmaktadır. Çaresizlik, umutsuzluk, yetersizlik gibi duygular psikoterapi seansları ile yerini mutlu ve huzurlu, kendinden menkul, sevgi ve neşe dolu bir yaşama bırakmaktadır. Psikoterapi seansı alan bireyler hayatlarında bulunan olumsuzlukları fark ederek yaşantılarında bir takım güncellemeler yapmaktadır. Göremedikleri hataları uzman eşliğinde fark edip tekrar etmemeye çalışmaktadır. Bakış açılarında değişiklik yaparak olaylara karşı yaklaşımlarını ve aldıkları pozisyonları değiştirmektedirler. Terapistin sağladığı profesyonel destek ile kişi iş yaşamında, aile yaşamında ve diğer sosyal çevresinde olan olaylara her açıdan derinlemesine temas ederek öncesinde yüzeysel ve kaçınarak yaşanamayan, kişinin kendini duyarsızlaştırdığı ve böylece kişide tutarsızlık yaratan duygularına daha gerçekçi bir yerden temas eder hale gelir. Duygularına tam temas edebilen kişilerin zihinleri ve kalpleri bütünleşerek yaşam doyumları artar.
Depresyon psikoterapi seanslarını etkili olmasını sağlayan birçok faktör vardır. Yapılan araştırmalara göre seansların etkili olmasının büyük bir kısmı kişinin istekliliğine, motivasyonuna ve hazırbulunuşluğuna bağlıdır. Kalan kısmı kişinin terapisti ile kurduğu ilişkinin kalitesine ve kişinin terapiden beklediği olumlu beklentilere bağlı oluşmaktadır. Terapist bu faktörlerinin bütününü göz önünde bulundurarak ilerlediği için kişinin ruhsal sağlığında ilerlemeler kaydedilir. Depresyon seansı sürecinde uygulanan terapi desteği kişinin içinde bulunduğu koşullara ve yaşadığı çevreye göre farklılık göstermektedir. Bu gibi durumlar göz önüne alındığı zaman kişiye en uygun yöntemi terapist klinik gözlemle ve bazen gerekli testlerden yardım alarak belirlemelidir. Psikoterapistin belirlediği yöntemin yanında depresyon sürecindeki kişi ile kurduğu iletişim de psikoterapi sürecinin verimliliğini etkilemektedir.
Psikoterapinin ne kadar sürdüğünü etkileyen birçok etken vardır. Yaşanılan depresyonun türü, şiddeti ele alınan konuların sayısı, kişinin bu yolda gösterdiği uyum ve azim psikoterapi süresini değiştirebilir. Bazı durumlarda yapılandırılmış ortalama 20 seanslık bir çalışma ile bazı durumlarda ise daha derinlemesine konular üzerinde çalışılmak üzere 24 ay ya da daha uzun süreli terapi önerilebilmektedir. Terapinin ne kadar süreceği konusu ilk değerlendirme seansı ile daha çok netleşmeye başlar. Terapist ile hangi konuların çalışılacağı genel olarak belirlenir ve yol haritası çizilir. Depresyon sürecinde olan bireyin beklentisi göz önünde bulundurularak ve uzmanın tecrübeleri ile sürece başlanır.
Depresyon; kişinin işini kaybetmesi veya uzun süre iş bulamaması, ebeveynlerin ayrılması veya boşanması, şiddetli geçimsizlik, ailede psikolojik rahatsızlık öyküsü bulunması, hormon seviyelerinde gözlenen değişiklikler, ölüm veya ayrılık gibi insan yaşamında karşılaşılagelen pek çok sebeple tetiklenebilme potansiyeli taşıyan bir ruhsal rahatsızlık. Depresyonun aşamaları ise hafif, orta ve şiddetli şeklinde 3 derecede ilerliyor. Son yıllarda yapılan pek çok araştırma, depresyon etkenleri arasında kadın olmanın da var olduğunu gösteriyor. Öyle ki depresyonun kadınlarda, erkeklere kıyasla neredeyse 2 kat daha fazla görüldüğü tespiti, bu araştırmalarda öne çıkan bulgular arasında yer alıyor.
Tükenmişlik - Yetişkin Dikkat Eksikliği yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Ancak bu noktada sevindirici bir bilgiyi de paylaşmanın mühim olduğunu düşünüyoruz. Depresyon, seviyesine göre ilaç desteği ve nitelikli psikoterapi yöntemleriyle iyileştirilebilen bir rahatsızlık. Dolayısıyla kendinizde veya çevrenizdeki kişilerde depresyon belirtileri gözlemliyorsanız, bu belirtileri göz ardı etmek yerine çok daha kaliteli bir yaşamı deneyimleme yolunda gereken adımları atmaktan çekinmemenizi tavsiye ederiz.
İyileşmeyen Depresyon Disosyatif Kimlik Bozukluğu Olabilir yazımızı da inceleyebilirsiniz.
Psikoterapi Nedir yazımız da ilginizi çekebilir.
Depresyon terapisi hakkında bilgi ve randevu almak için psikolog Özkan Yiğit ile iletişime geçebilirsiniz.
Yasal Uyarı: Bu yazı ile birlikte bu web sayfasındaki yazılı metinlerin tamamı tıbbi teşhis bilgisi, tıbbi tedavi bilgisi veya tıbbi önerme içermez. Psikoterapiye kabul için psikiyatri hekim yönlendirmesi talep edilebilir.