İçinizdeki Çocukla Tekrar Buluşun

Bireyin ebeveynleri ile çocukluğunda kurduğu ilişki, bütün ömrü boyunca kurduğu tüm ilişkilerin temelini oluşturur. Çocuğun ebeveynleri ile kurduğu bağ ne kadar güvenliyse onun kendisiyle ve dünyayla ilişkisinde o kadar güven duymasını sağlar.

Bir çocuk bedenini, duygularını, davranışlarını algılayıp kontrol edebilmeyi, sorunlarla mücadele etmeyi, çözüm üretmeyi, ilişki kurmayı ilk olarak ailesinde öğrenir. Bu öğrenme sürecinde ne kadar sağlıklı ve güvenli bir iletişim varsa, çocuğun duygusal, fiziksel, ruhsal ihtiyaçları ne kadar karşılandı ise çocuk da kendine o kadar sevgi, saygı duyar, güvenir ve sorunlarla baş etme kabiliyeti ve inancı artar.

Çocuklukta ebeveynler ve diğer yakın çevre ile güvenli bağ kuramamış, duygusal, fiziksel, ruhsal ihtiyaçları yeteri kadar karşılanmamış bireyler ise içindeki çocuktan uzaklaşarak yara almış bir yetişkin olur.

Çocukken alınan yaraların, yaşanan travmaların yarattığı korkular kişinin yetişkinlik hayatındaki duygu ve davranışlarına yansır. Çocuklukta yaşanan ilişkisel travmalar ne kadar bunaltıcıysa birey kendinden ve iç dünyasından o kadar uzaklaşır, kendine, bedenine, duygularına güveni o kadar azalır.

Kişinin kendine güvenini, sevgisini tekrar kazanabilmesi, kendisi ve çevresiyle daha sağlıklı ilişkiler kurabilmesi için yetişkinlik hayatında da içinde varlığını koruyan ve görülmek, kabul edilmek istenen içsel çocuğu fark etmek gerekmektedir. İçindeki çocuğun varlığını kabul edip yetişkinlik hayatında hissettiklerine ve davranışlarına yansıyan içsel çocuğun tepkilerini ve onun yaralarını görmeye çaba sarf ettikçe birey, kendi özgün benliğini de daha iyi fark ederek, duygusal, fiziksel, ruhsal ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğini arttırabilecektir.

İçimizdeki Çocukla Neden Tekrar Buluşmalıyız?

Bir çocuk bir yetişkinin dünyasında yaşamın her yönü ile başa çıkmak için yeterli donanıma ne yazık ki sahip değildir. Belki de içimizdeki çocuğa olan hayranlığımızın da gerçek kaynağı bu durumun meydana getirmiş olduğu bir gerekçe olabilir. Sadece kim olduğumuzun tüm yönlerinin var olmaya devam ettiğine ve hiçbir şeyin gerçekten kaybolmadığına inanmak istemememize dayanan bir durum. Hepimiz gizliden gizliye, daha az sorumluluğumuzun olduğu ve her şeyin hala mümkün göründüğü bir zamana yani çocukluk dönemimize geri dönmek ve o anların huzur aynı zamanda da sıkıntısızlığını yeniden yaşamak istiyoruz. Çocukluğun 2-4 yaş arası dönemlerinde olan büyüsel etki ile idrakimiz sonsuz sihirli olabileceğini varsayan tanrısal bir bakış açısıdır bu da hareket, heyecan, merak, açısından haz verici iken yaşamın ve etki edebildiğimiz alanımızın sınırlılıklarının gerçekliğiyle karşılaştığımızda hayal kırıklıkları yaratan insan yavrusuna özgü bir haldir. Zamanda maalesef ki geri gidemeyiz, ancak elbette geleceğimiz hala şekillenmedi, bizim seçimlerimiz, çocukluğumuzu iyileştirmemiz öte yandan da kararlar alıp eyleme döktüğümüz davranışlarımız ile ilerlemeye devam edecek. 

İçinizdeki Çocukla Tekrar Buluşun

Yetişkinlik döneminde yaşantımızı ve olaylara bakış açımızı belirlediğimiz pek çok durum, çocukluğumuzdan gelmektedir. Çocukken yaşadığımız olumlu ve olumsuz anılarımızın tamamı, gelecekte vereceğimiz kararları, bulunduğumuz yeri, olumsuz durumlarla başa çıkma becerimizi doğrudan etkilemektedir. Bu yüzden olumlu durumlarda yaşadığımız güzel duygular kadar, olumsuz durumlarda da geçmişe dönerek yaşantımızı gözden geçirmek fayda sağlayacaktır. Tam da bu nedenlerden ötürü içimizdeki çocukla temas kurmayı küskünse barışmayı öğrenmeli ve artık ileriye dönük adımlar atmaya başlayarak hayatımıza bir yön vermeliyiz.

İçimizdeki Çocuğun Yaşantımıza Etkisi

Geçmişten günümüze pek çok olumlu-olumsuz anımızı, hatalı kararlarımızı, doğru adımlarımızı taşırız. Elbette her olumsuz durum gelecekte de olumsuzluklara yol açacak demek değildir. Ancak mutlak surette yaşantımıza bir etkisi vardır. Sevgi dolu bir ailede, tüm kararlarınız desteklenerek ve kendinizi tamamen güvende hissederek büyüdüğünüzü düşünün. Bu güven duygusu elbette yetişkinlik döneminizde de güvenli adımlar atmanızı sağlayacak ve özgüveninizi geliştirecektir. Ancak çevrenizdeki diğer tüm insanlardan beklentinizin de olumlu olmasına sebep olduğundan, kırılacağınız ilişkiler yaşamanız muhtemeldir. 

Kendine Koşulsuz Değer Vermek blog yazımızı da inceleyebilirsiniz.

Tam tersi şekilde desteklenmediğiniz ve huzur bulmadığınız bir çocukluk dönemi geçirdiğinizi düşünelim. Bu durumda yetişkinlik döneminizde de desteklenme ve onay kaygısını neredeyse tüm kararlarınızda yaşarsınız. Yetersizlik hissi ile başa çıkmak zorlaştığında da hatalı kararlar verme olasılığınız muhtemeldir. Tabii bu durumu avantaja da çevirmeniz mümkün.

Her iki durumda da kişi yaşadığı süreçler hakkında sürekli kaygı duymak ve şikayet etmek, kendine üzülmek yerine yaşadıklarından yola çıkarak daha iyi şartlar arzulayabilir.  Bu konuda psikologdan destek almak, kişinin yaşamında sürekli tekrar eden döngülerini kırmasına ve geçmişte ne yaşarsa yaşasın, gelecekte iyileşmiş farklı bir hayatı olabileceğine dair adımlar attırabilir. 

Bu yüzden geçmişteki karşılanmayan ya da aşırı karşılanan psikolojik ihtiyaçlarımız, hayallerimiz, korkularımız, travmalarımız, sevinçlerimiz, hayal kırıklıklarımız, psikolojimizin şu anımızı ve geleceğimizi şekillendirmesinde büyük rol oynar.

Bizleri Çocukluğumuzda Olumsuz Etkileyen Durumlar Nelerdir?

Bu konuda illa ki dramatik hikayelerden bahsetmeye gerek yoktur. Çocukluk travmaları dendiğinde sefalet, şiddet gibi uç noktalarda örnekler bulabiliriz tabii ki. Ancak bu örnekler zaten sadece çocukluk çağı değil, kişinin her yaşta olumsuz durumlarla sonuçlanabilecek sıkıntıları olmasına yol açabilir. Elbette çocukluk döneminde kişi daha savunmasız olduğundan bir yetişkinin yaşayacağı durumlarla kıyaslanamaz bile ve o savunmasız çocuk kişinin içinde o duruma çoğunlukla donarak fikse olarak reaksiyon verir ve o donmuş haliyle yıllarca hissiz biçimde kişinin iç dünyasında derinliklerde kalabilir.

Bazen çok ufakmış gibi görünen bir örnek belki 20-30 yıl sonrasında da farklı varyasyonlarda tekrar ederek, kişinin hayatında olumsuz durumlara sebep olabilir. Örneğin çocukluğunda anne-babasının kavgasına tanık olmuş bir çocuk düşünelim o anda bedeni donma reaksiyonu vererek o ana fikse olmuş olabilir ve o çocuğun bir parçası yıllar geçsede korkmuş donmuş bir ‘içsel çocuk parça halinde’ yetişkin kişinin içinde kalır ve kişi büyüdüğünde kişinin içinde donuk kalmış o ‘çocuksu parçası’ anne babasının benzer kavga sahnelerini partneriyle tekrar etmeye başlayabilir. 

Hiç özgürlük alanı tanınmayan çocuklar, kendilerine alan yaratma konusunda başarısız olabilecekleri gibi, kendisine sınırsız özgürlük alanı verilen bir çocuk da maalesef aynı şekilde başarısız olabilir. Her ikisinde sebep farklı iken sonuç aynı olabilir. Bu durumların doğru şekilde analiz edilmesi ve geleceğe yansımasının terapilerle incelenmesi, bu problemlerin aşılabilmesi için en sağlıklı yöntemdir.

İçimizdeki Çocukla Sağlıklı İletişim

Maalesef günümüzde pek çok insan çocukluk travmalarının yükünü taşımaktadır. Kimi zaman yaşadığı problemleri bu şekilde ilişkilendiremeseler de pek çok insan bu konuda daha bilinçli hareket etmekte ve psikologdan yardım almaktadır. Eğer tüm yaşantımızı ve olumsuz tüm durumları sadece geçmişimize yükler, ebeveynlerimizi, çocukluğumuzu suçlayarak geçirirsek bu durumdan kurtulamayız.

Sağlıklı olan yaşanan durumları gözden geçirmek, gelişim sürecimizi küçümsememek ve konusunda uzman bir psikolog ile bu süreçleri gözden geçirmektir.

Olgunlaşma Süreci ve İçimizdeki Çocuk

Elbette yaşanan durumlar her yetişkin için geçerli değildir. Pek çok kişi olumsuz bir çocukluk dönemi geçirip geleceğinde bunun yansımasını nadirende görebilmektedir.  Tabii ki izler bırakır; ancak kişi bunların büyük ölçüde üstesinden gelebilmiştir. Bu durum aslında biraz da kişinin durumdan kendisini kurtarma ve içindeki içsel çocukların pozitif kaynaklarına yani yaşam enerjisine, merakına, heyecanına ve tutkusuna..vb. kaynaklarına erişebilme becerisine bağlıdır. Çocukluktan yetişkinliğe geçen süreçte kişi artık verdiği kararlar ve yaptığı eylemlerden sorumludur. Bu sorumluluğu da her zaman üzerine almalıdır. Bahsettiğimiz gibi her durumda geçmişi suçlamak, geleceği kurtarmayacaktır, içindeki birden fazla sayıda ve temada olan içsel çocuklarla temas kurabilmek onların ihtiyaçlarını görebilmek travmatik ve zor durumda olanlara yetişkin kaynaklarımızla destek vermek ve bazılarının yetişkin halimize destek verebilecek şekilde kaynaklarından faydalanmak iyileşmeyi beraberinde getirecektir. Yetişkinlikte de eylemlerin ve kararların sonuçları olabileceğini bilmek, sonuçları doğru değerlendirmek ve en önemlisi sonuçların sorumluluğunu almak artık olgunlaşmaya başlamanın da göstergesi olacaktır. Bu olgunlaşma her yaşta yaşanabilir. Yeri gelir yetişkinlik sonrası dönemde de kişi çocukluğuyla bağ kurar ve pek çok durumu anlamlandırabilir. Olgunlaşmak ve büyümek yaşam boyu sürer. 

Blog - Psikoloji